2 Ocak 2015 Cuma

i love kyiv

yılbaşına yabancı bir ülkede girmeye karar verince önce italya'ya gidelim dedik. vize işlemleri için hummalı çalışmama rağmen, parmak izi safsatası yüzünden vizeyi yetiştiremeyince vize gerektirmeyen ülkeleri mercek altına aldık. önce montenegro, rusya derken, hem otel hem de uçak fiyatları inanılmaz uygun olan kiev'e gitmeye karar verdik. malum şöhreti dolayısıyla türk erkeklerinin sadece, tarihinden çok kızlarıyla haşır neşir olduğu bu şehir gerçekten görülmesi gereken yerlerden biri. buram buram komünizm kokan yapıları, göz alıcı katedralleri, geniş yolları, meydanları insanın gözünü kamaştırıyor. mevsim itibariyle - 9 larda seyreden hatta yer yer -15 hissedilen havasına rağmen fellik fellik dolaşmaktan kendimizi alıkoyamadık. genelde saatte bir ısınma amaçlı  ya bir cafeye ya da bir mağazaya girip ısıyı depolayıp gezmeye devam etmek en akıllıcası... metro ağı inanılmaz gelişmiş olmakla birlikte dikkatimi çeken yürüyen merdivenlerin sürati oldu. bu sürate rağmen nerdeyse 5 dakika boyunca metroya iniş sürüyor, varın uzunluğunu siz hesap edin. bu arada metro fiyatını vermeden geçemiyeceğim. 2 grivna yani 30 kuruşcuk. paramızın değerli oluşu yüzünden kendinizi bir an türkiye'de tatile gelmiş bir alman kadar zengin hissedebiliyorsunuz. yeme içme gerçekten ucuz, 1 tl.ye bira içip 15 liraya 2 kişi tıka basa doyduk.
havanın soğukluğundan ötürü herkes kutup ayısı gibi giyindiğinden, ukrayna'nın güzel kızlarının efsaneden ibaret olduğunu söyleyebilirim. yaz aylarında etek boylarıyla doğru orantılı bacak ve malum bölgenin haricinde bir yere bakılmadığı için kızların güzelliği alıp yürümüş ama bana göre abartılacak bir durum yok. kadınların çoğu kürk giymeye bayılıyor. adamların çoğu da yerlere tükürüyor. yerlerde donmuş tükürük lekelerinden bir süre sonra mideniz kalkabiliyor. onun haricinde gayet temiz bir şehir, yollarda birikmiş bir çöp dikkatimi çekmedi. ingilizceden ziyade tarzanca anlaşabiliyorsunuz hatta direkt türkçe konuşsanız sanırım daha rahat edersiniz. 2 saat ''tea'' istemeye çalışırken haa ''çay'' diyen kıza beavis & butthead salaklığıyla bakakaldım.
kiril alfabesini de çözmekte fayda var, tabelalarda her ne kadar ingilizce açıklama da olsa ihtiyaç olabiliyor.
votka o kadar çeşitli ve ucuz ki, o kadar hastası olmadığımız halde ısınmak için bir tane çantaya, bir tane odaya ve hediye etmek üzere arkadaşlarımıza aldık. gümrükte bavulumuzu açsalar sanırım alkolik sanıp direkt tedavi için balıklı rum'a transferimizi sağlarlardı.


yeni yılı karşılamak üzere kendimize 2 bar belirledik. biri red rock bar diğeri ise art 44 club adında canlı müzik olan rock barlar. bize daha yakın olduğu için 2.sini tercih ettik. adresi kaydedip yola koyulduk. kiev'in en baba caddesi olan kreşatik üstünde olan barı, gps'in azizliği sayesinde o soğukta git gel 2 kez yürüyerek zar zor bulduk. incecik bir pasajın içinden geçmemiz gerekiyormuş meğerse. gecekondu kapısı gibi bir kapıyı açıp girişin mütevazılığıyla alakası olmayan çok şık bir club'a girdik. bar kısmına yerleştik. ingilizce mönü yoktu ama kiril alfabesini 5 gün zarfında çözmüş olmamız işe yaradı. seyahatimiz boyunca pek türk'e rastlamamıştık ama koca klüpte ukraynalı kız avına çıkmış türklerin yanına düştük. tarz olarak yanlış klüp seçtikleri aşikardı. yanımızda oturan arkadaş o kadar sarhoştu ki grubun çaldığı rock parçanın finalinde ''anlamıyorum ama alkışlıyorum'' şeklindeki yorumuna kulak misafiri olduk. noktalama işareti olarak küfür seçimleri de hoş olmamakla birlikte, duymazdan gelip müziğe kulak kabarttık. önlerinden geçen her kıza sulanan arkadaşlar gece boyunca çalıştılar ama maalesef ülkeye döndüklerinde anlatabilecekleri başarıya ulaşamadılar. en azından o barda. kıyafet konusunda da hala rugan ayakkabı, siyah kumaş pantolon, ekose ceket ve hatta ceketin üst cebine iliştirilmiş mendil ve olmazsa olmaz beyaz gömlek hangi moda anlayışı kafam basmıyor. rock bara gelmiş damat adayı gibilerdi. neyse, yeni yıla yine abaza olarak girdiler, ona üzüldüm ayrı.
yılbaşını istanbul'da geçirseydik 'ne harcardık, kiev'de ne harcadık?'a bağlayıp konuyu kapatiyim bari. bara girişte 200 grivna verdik, duble single malt ve jack'in bardağı da 100 grivna. yani gel alkolik ol diyorlar adama. istanbul'da kazanıp burda yaşamanın yollarını aramaya başladım bile. i love kyiv.


 ufak not:
bağımsızlık meydanında geziyi andıran fotoğrafları görünce hayli duygulandım. sanırım biz bu konuda ukraynalılar kadar başarılı olamadık.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder