27 Ağustos 2015 Perşembe

zeytinli fest 2015


zeytinli, pırasalı, otlu peynirli festival esprilerini saymazsak mükemmel bir festival oldu diyebilirim. 20 bin azgın ama bir o kadar da efendi, çoğunluğu hayli genç harika bir seyirci profili vardı. katılan grupların şarkılarına ayrım yapmadan aynı heyecan ve çoşkuyla eşlik ettiler. ben bu sene 1. gün aylin aslım'la, 2. gün demir demirkan'la, 3. gün kaz dağlarıyla ve 4. gün nemrud'la sahne alarak festivali kapattım. hava çok sıcak olduğu için gündüz genelde klima altında otel odasında vaktimi geçirmekle birlikte, ana sahnenin hemen arkasındaki otel odasında kaldığımdan, bütün grupları seyredemesem de dinleme imkanı buldum. sadece cover çalan grupların performansları beni pek etkilemedi. keşif sahnesinde keşfedilmek ve bestelerini duyurmak isteyen grupları daha çok takdir ettim ki bunlardan bir tanesi eskiz'di. inşallah hakkettikleri yere gelirler. sokaklar, kaldırımlar, evlerin bahçeleri ve bilumum her köşe rock bar önü gibiydi. bu kadar genç nüfusun kavgasız gürültüsüz birlikte aynı havayı solumaları, koca konser alanındaki meşhur fidanın festival bitiminde bile hala dimdik ayakta kalması, gelmeseniz bile ne kadar barış dolu ve saygılı bir festival olduğu konusunda bir fikir verecektir diye düşünüyorum. 
kaldığımız tatil köyü nerdeyse zeytinlinin yarısını kaplıyordu. odadan resepsiyona bile yürüyerek 5 dakikada varıyorsunuz. nefret ederim. ilk gün herhangi bir yönlendirme olmadığından resepsiyona kahvaltının nerde olduğunu sordum. kız ''restoranda'' diye cevap verdi. kızın, kahvaltının çamaşırhanede olma olasılığını düşündüğümü sanmasına ne neden oldu bilmiyorum. üstelemedim, teşekkür edip kokuya doğru yöneldim. her kolumuza bir bant taktılar. boynumuza da sanatçı kartlarımızı taktık. kimini yemeğe, kimini festival alanına kimini kulise girerken gösterme amaçlı olduğunu sanıyorum. 4 gün boyunca suratımıza baksa tanıyacak olan güvenlik personeli kolumuza boynumuza bakmaktan helak oldu. koluma taktığım bantların bir tanesine öyle bir barkod koymuşlardı ki kendimi 10 kiloluk zeytinyağı gibi hissetmeme neden oldu. 2. gün çıkarıp kopardım.
 sahne üstü line check almamıza rağmen enfes bir duyum vardı. bütün tonmaisterlerimizi kutluyorum harika bir iş çıkardılar. sadece aylin aslım ve demir demirkan'da kısa da olsa pa'den giden ses moralimizi biraz bozdu. kral tv şalteri attırmışmış. kral tv yi bari komple festten attırıp hayatımızdan bir çıkarsak ne rahatlarız diye düşünmeden kendimi alamadım. rock festte neden pop bir kanalın sponsor olmasına da anlam veremedim. iş ilişkileri diyelim geçelim. hayır ne olacaktı vh1 mı gelecekti ayrıca?
kulis tuborg tarafından yapılmıştı. gayet şık minderler, masalar ve hatta koltuklarla döşenmiş. ilk gün nerdeyse biralarla duş yapan arkadaşlar yüzünden ertesi gün fıçı biraya kaldık. 2 çerez almayı akıl edemeyen cimri tuborg'u kınıyorum bu arada.  kan şekerim düşünce prodüksiyon ekibinden bir arkadaştan sandviç getirmesini rica ettik. o arkadaş o günden sonra ortalıkta görünmedi hayatından endişe ediyoruz. bana getirdiği dürüm sayesinde kan şekerimin düşmesini engelleyen, sevgili zeynep okyay'a ayrıca burdan teşekkürlerimi iletiyorum. 
son gün nemrud'la ana sahnede 2. grup olarak sahne aldık. güneşin altında çalmanın keyfi de ayrı güzel. kısa süremiz olduğundan albümün sadece 2 parçasını çalabildik. aslında bulutsuzluk özlemi gibi yapıp bizden sonra çalacak gruba kurdeşen döktürebilirdik ama gönlümüz elvermedi. sahneyi tadında bırakmak her zaman iyidir. konserlerde görüşmek üzere!

12 Ağustos 2015 Çarşamba

idealist müzisyen kafası

yıllardır müzik sektörünün içindeyim. gelinen nokta o kadar vahim ki inanılmaz sinirleniyorum. ilk başlarda üzülüyordum, daha emekliyoruz, 20 sene sonra anca düzelir gibi fikirlerim vardı. 20 değil 30 sene geçti daha da geriledik. geçen gün festivalle ilgili bir tweet attım. anında tepkiler geldi. her fikre saygım sonsuz. ama kafamın basmadığı durumlar var. festivalde bazı gruplar para almadığı halde çaldı ki bunlardan bir tanesi de biziz. bir kaç şarkıcı ve grup da kaşeleri ödenmediği için çıkmamayı yeğlediler. şimdi para almadan çıkıp çalan grupların organizatörü desteklercesine sahne almayan gruplara verdikleri tepkilere anlam veremiyorum. neymiş oraya para verip insanlar gelmiş onları seyretmek için, çok ayıpmış bla bla bla. festivalde çalışan teknik ekipten 2 genç arkadaşla yaptığım muhabbette grupları olduğunu ve ankara'da bir barda sahne aldıklarını öğrendim. gecede 5 saat çalıyorlarmış ve aldıkları ücret anca taksiye yetecek düzeyde. müzisyene  ünlü ünsüz farketmeden sömürme mantığı her kademeye yayılmış durumda. işin vahimi müzik yapan insanların bu durumu kabullenmeleri. festival konusuna dönersek başarısız organizatörün beceriksizliğini kabullenip bütün grupların bir ağız olması gerekirken, teki çıkıp ''rock böyle gelişecek elimizi taşın altına koyacağız'' diyor. yahu rock mu var ülkede allasen? nereye nasıl gelişiyor? taşın altına elimizi değil bütün örgenlerimizi koyduk bi skim geliştiği yok hiçbir şeyin.  diğeri ''gelen seyircinin ne günahı var adımızı oraya yazdırmadan düşünecektik'' diyor. sevgili müzisyen kardeşlerim bu bizim problemimiz değil. zaten senin orda sahne alman rock müziği filan da geliştirmiyor ayrıca. sadece bu işi yapan adamların gözünde ''bu salak müzisyenler duygusal adamlar ne de olsa her durumda çalarlar'' olgusunu tetikliyorsun. hadi çıktın çaldın, çıkmayan gruba niye bok atıyorsun? sana ne. festivalin ilk günü sağanak yağışın akabinde brandası delik sahnenin yüzünden klavyelerimiz, pedallarımız bozuldu. kendi aracıyla 1000 km yol yapan müzisyen arkadaşımızın, geldiğimiz o kadar yolun, saatin ve emeğin karşılığı bu mudur? kim ödeyecek bu zararları? ara sıra olur böyle şeyler gibi amatör bir mantığı aklım almıyor. ara sırayı geçtim hiç olmamalı kardeşim böyle şeyler. herkes işini yapacak, bahane üretmeyecek. ''100 liraya barlarda çalan grupsun, 2 kişi daha tanıdı kötü mü oldu diyen'' organizatörün ağzına oturtmasını bileceksin. ''ben her halukarda çalarım abi de'' diyebilirsin o zaman çeneni kapatacan oturacaksın oturduğun yerde. benim yerime de ahkam kesmeyeceksin. bu gelişmemişlik kervanına pay veren müzisyenlere allah akıl fikir versin diyorum. ''kredi kartı borcum için de ''rockçıyım ben, fest patladı o yüzden ödeme yok'' dedim. güldü veznedeki kız.

10 Ağustos 2015 Pazartesi

festival anıları 1


grup olarak sabah erkenden yola çıktık. ülkenin en baba rock festivallerinden rock am ring'de çalacağız. havaalanından bizi karşılamaya bir araç geliyor ve kalacağımız otele doğru yola çıkıyoruz. aşağı yukarı 1 saat kadar yol yapıyoruz ve salaş bir motelin önünde duruyoruz. hava çok sıcak. bize verilen isimle motelin ismi tutmuyor olsa da sakince araçtan iniyoruz. isimlerimiz o otele bildirilmemiş çünkü orda sadece backline ve güvenlik ekibi kalıyormuş. şöför telefonla doğru otelin adresini öğreniyor ve tekrar yola çıkıyoruz. ufak çaplı kaybolmalar, çıkmaz sokaklara girmeler ve bindiğimiz jipin özelliklerini bilmeyen şöförün bize kapı yerine bagajı açması gibi aksilikleri saymazsak her şey yolunda. neyse gitaristimiz bagajdan, davulcumuz da aracın sunroof'undan çıkıyor. otele girip odaya yerleşip yemek yemeyi filan konuşuyoruz saf saf. ama organizatör oda ödemelerini yapmadığı için ''siz biraz turlanın beyler, size oda açamıyoruz'' diyorlar. restorana gidip bir şeyler yiyoruz. sade makarna dışındaki yemeklerin tadı o kadar kötü ki kedilere veriyoruz ama onlar da yemiyorlar. ağzıma attığım turşu adeta kezzap suyunda bekletilmiş gibi. gece 12 ye kadar muhabbet sonrası artık odalara giriş yapabiliriz ümidiyle tekrar resepsiyona yollanıyoruz. tam o anda elinde para balyasıyla görünen organizatör herr dietz ''şimdi odaları hallediyorum'' diyor. ''über alles'' diyorum ümitsizce. bu almanlar çok lakayıt ya!

oda sıcak hemen klimayı açıyorum, ve duş almak üzere banyoya yollanıyorum amma fakat (kelimenin aynı anlama geldiğini biliyorum kuvvetlendirmek için yazdım ukalalık yapmayın)
gel gör ki ne sabun ne şampuan hiç bir şey yok. 15 dakikadır çalışan klimadan da sadece sıcak hava geliyor. balkonu açıyorum ve kafama gül dalları düşüyor. işi gücü bırakıp dalları balkon demirine sarmaya çalışıyorum. elime dikenler batıyor, nem an itibariyle % 100 olmalı. nefes alamıyorum son bir hamle resepsiyona gidip durumu anlatıyorum. ''sabun ve şampuan şimdi mi lazım'' diyor hans. kökenini soruyorum, alman olamaz çünkü. laz çıkıyor. o sırada klimayı görmek üzere teknik ekip geliyor. kumanda dersi veriyorlar. benim yanlış düğmelere bastığımı düşünüyorlar. ''hitachi miydi?'' diye soruyor bir tanesi. ''6-7 dakikada anca soğutur diyor bir diğeri''. kendimden şüpheye düşüyorum. en sonunda makinanın kompresörünün bozuk olduğu ortaya çıkıyor. yeni oda istiyorum. resepsiyon otel full diyor. klimacı yarım saat sonra gelip bir oda bulduğunu ama tuvalete girmemem gerektiğini söylüyor. o kadar yoruldum ve bunaldım ki klima çalışsın yeter. odanın banyosu inşaat halinde. tavan kırılmış yerde molozlar. farelerin baskın yapma olasılığını düşünüyorum. kapısını kapatıp yatıyorum.

ertesi gün festival alanına akşam 7 gibi gidiyoruz. bize manowarla aynı kulisi vermişler. içeri giriyoruz ama çantaları bile koyacak yer yok. masa etrafına almanya'nın önde gelen müzik yazarları, djleri ve avanesi toplanmış muhabbetteler. sığıntı gibi kendi kulisimizde çantaları bi köşeye iliştiriyoruz. çadırın dışında dururken joey de maio gelip ''size yer açtım içeri gelin, hassiktirin ordan dedim onlara'' diyor. densiz herif denir mi lan öyle ayıp. maio çok alem ya.
 hafif fırtınamsı bir durum var. yağmur yağdı yağacak gibi. sahnede morbid angel yardırma seansında, onlardan sonra da bir terslik olmazsa biz çalacağız. rüzgar sertleşiyor, ortalık toz duman derken sağanak başlıyor. millet çil yavrusu gibi kaçışıyor. sahnenin üstündeki branda sağlıklı değil, aletlerin üzerine yağmur suyu geliyor. rodiler enstrümanları can havliyle çadırların içine ve sahnenin altına alıyor. 1 saatlik yağmur sonrası koca fest iptal oluyor. akşam oluyor, çadırların içine elektrik çekildiği halde 2 ampul koymayı kimse düşünmemiş. el fenerleriyle önümüzü aydınlatıyoruz. almanlar festival yapmasın abi ya. bir boku düşünmemişler. 1 saatlik yağmur yağdı diye koca sahne patlar mı ya?  millet biralara yükleniyor, morbid angel ve avanesi kafayı buldular anlamsızca bağırıyorlar. karanlıkta metalci tayfası hepsi birbirine benziyor kim olduklarını anlamıyorum. arkadan bakınca hepsi kamuflaj şortlu, siyah tshirtlü ve ıslanmış uzun saçlı. ışık olmaması çok kötü anlayacağınız. en sonunda metallica kulis bölgesine damlıyor. koca headliner'ı 80 model karavana yerleştiriyorlar. lars ''buraya kadar gelmişken çalalım bari'' diyor. ana sahne patlak olduğu için, alanın içindeki yemek çadırlarından bir tanesi sahne olarak hazırlanıyor. bizim gruba da çalma teklifi geliyor. akustik performans sergilemek isteyen metallica'dan sonra sahne almamızı öneriyorlar. ''oha şansa bak, headliner oluyoruz olm'' diye çamurların içinde zevkten dört dönüyoruz. romatizmalarımıza iyi geliyor.
gece yarısı seyirciyle içiçe harika bir dinleti gerçekleşiyor. full albümü çalıyoruz. millet ayakta bis yapıyor. kırmıyoruz tekrar çalmaya devam ediyoruz. bütün aksiliklere rağmen güzel duygularla festival alanından ayrılıyoruz. ama daha da rock am ring'e gelmeyiz. kendi ülkemizdeki festivallerin eline su dökemezler bu hanslar. hadi auf wiedersehen.

5 Ağustos 2015 Çarşamba

motosiklet vs. araba

motosiklet kullanmayan kişilerin motorculara karşı sabit ön yargıları var. onlara göre biz aralardan geçeriz, aynalarına çarparız, ters yönden gideriz, kaldırımlara çıkarız, emniyet şeridinden süreriz. hele o kuryeler yok mu? motosiklet üzerinde akrobasi hareketleri yapa yapa giderler. kısacası motorcu kural tanımayan, trafikte bütün araçları tehlikeye atan serseri kişiliğin tekidir. istanbul trafiğinde 3 milyon araç olduğunu farzetsek, bunun taş çatlasa 250 bini motosiklet olsa, asıl motorcuların ne kadar tehlikeli bir sahada yer aldığını farketmemiz gerekiyor. motosikletlere atfettiğiniz trafik kuralı ihlallerinin büyük bir çoğunluğunun sebebi genel türk sürücüsünün kafa yapısının bozukluğu aslında. motor kullanan kişi bir anda evrim geçirip, isviçreli veya alman olmuyor. bütün o bık bık söylendiğiniz mevzuların çoğunu, yarın sizin altınıza bir motor versek bin katını yapacağınızdan hiç şüphem yok. şimdi elinizi vicdanınıza koyun ve söyleyin. kaçınız gün içinde yayalara yol veriyor? kaçınız sıkışık trafikte, kısa mesafe diye ters yönlere akmıyor? kaçınız emniyet şeridine hiç girmiyor? kaçınız sapak çıkışına, en soldan milleti makasa alarak sağa kırmıyor? her dönüşte sinyal veriyor musunuz? kaçınız motorları sollarken nizami uzaklığını koruyor? ben bu soruların büyük bir çoğunluğuna uyacak bir türk tanımıyorum. muhakkak bir yerde fire veriyoruz. biz siziz sayın beyler ve hanımefendiler. sizin 2 teker üstünüzdeki haliniziz. siz bütün ihlalleri kapalı kutu korunaklı aracınızda yapıyorsunuz. biz ise korunaksız motorumuzla. peki neden? çünkü; biz yolun ortasından gidemiyoruz, götümüze hemen bir araç yapışıyor. ''ne var yolun ortasında'' kornalarıyla son anda kendimizi yana atıyoruz. bizi sıyırarak solluyorsunuz. sıkışık trafikte aralardan dikkatlice geçmeye çalışıyoruz, yolu kapatıyorsunuz, ben bekliyorum sen de bekle mantığınız giriyor devreye. yağmurda ıslanmasın veya 50 derece güneşte pişmesin yol vereyim demiyorsunuz. o kadar süratli gidiyorsunuz ki ışıklarda bekleyen motorcunun tepesine inebiliyorsunuz. o kadar şuursuzca yakından izliyorsunuz ki motorcunun kıçından vurup onu 50 metre havaya fırlatabiliyorsunuz. o kadar umarsızca aynaya bakmadan direksiyon kırıyorsunuz ki demir korkuluklara ve hatta çelik tellere savurduğunuz motorcunun kafasını koparabiliyorsunuz. frene değil sadece kornaya basıyorsunuz. sağ tarafa parkedip mal gibi kapıyı açıp sağdan kendi yolunda gelen motorcuyu aracınızın kapısına sinek gibi yapıştırıyorsunuz. kuryeler kötü motorcu. race kullananlar apaçi. harleyciler snob. touringçiler artiz. bi tek siz formula 1 pilotusunuz çünkü... trafik kurallarını noktası virgülüne uyguluyorsunuz. komik olmayın ve motorları, motorcuları farkedin. sizinle aynı köprü parasını veriyoruz, hayvan gibi vergiler ve sigortalar ödüyoruz. motosikletlerin şu ülkede park yeri bile yok. havaalanında veya avmlerde lütfedip yapılan 30 m2 lik alanlara bile yer bulamayınca aracınızı çekiyorsunuz efendiler. o yüzden şimdi bize bok atacağınıza çuvaldızı kendinize çevirin ve batırın. ve bugün bir motorcu öldürmediğiniz için allahınıza dua edin.

3 Ağustos 2015 Pazartesi

rock off 2015


haftasonu rock off festivaline intikal ettik. havanın 38 derece olup, hissedilenin 100 derece olduğu şu günlerde festivali nasıl seyredeceğimi kara kara düşünürken yağmurun yağmasıyla mis gibi bir hava oluştu. korn'un  20. yıl anısına, ilk albümü komple kakalamaları aşırı sıkıcı olmakla birlikte sona doğru bildik parçaları çalmaya başlayınca uyuyan seyirci de eşlik etmeye başladı. arkamdan gelen  brutal tandanslı çığlık ve böğürme karışımı sesten irkilip arkama dönüp baktım. 1.50 lik bir kızdan çıkıyor lan bu ses. kızım naaptın sen? sabahtan aç karnına yürek mi yedin? o nasıl bir çığırmadır bismillahirrahmanirrahim.  korn öncesi sahne alan gojira tabir yerindeyse makinalı tüfek gibi çaldı. festivalde 2 müzisyenden gözümü alamadım. favorilerim mario duplantier ve ray luzier idi.

gelelim festival alanına. yol olarak tehlikeli bir yol. virajlı ve bizim insanımızın trafiğe ne kadar saygılı olduğu göz önüne alındığında yol kenarına bırakılan araçların yanlarından daracık yolda yürümek tehlikeli. yol kenarına bırakmak istemeyenler için boktan bir otopark mevcut. 20 lirayı peşin girişte alıyor amcam. zaten festival bizim esnafımız için fırsatçılık demek, kazıklamak demek, kakalamak demek. 2 liralık sosisliye 15 lira, 50 kuruşluk suya 3 lira, veggie dürüme 20 lira verdik. atatürk havalimanı esnafını buraya çökertmişler sağolsunlar. bir de belirsiz bir kural var. mesela kimi su şişesini veriyor ama kapağını vermiyor, kimi de şişeyi vermiyor koka kola bardağına dolduruyor. illa fondip yapacan yani. bir yudum alıp çantana koyamıyorsun. yahut konser boyunca elinde aperatif içki içer gibi tutacaksın. ne perhiz ne lahana turşusu. ama kamp yapan herife 3 litrelik su serbest. neden? fondip yap bitir sonra tekrar git 3 tl ver yeni su al diye. iğrençsiniz olm. ucuz kurnazsınız. herif bitiremediği dibinde bira kalmış bardağı seyircinin üstüne sallıyor. yıkanıyorsun mis gibi. gülüyor bir de şerefsiz. dünyanın her yerinde konsere gittim bizim seyirci kadar öküzü daha yoktur. üstüne giymiş gojira tshirtünü omuz ata ata ilerliyor. sanırsın iron man götor. ne özür var ne bir hareket. arkadan gelip headbang ayağına üstüne çıkanlar var bir de. ulan git önde pogocuların arasına dalsana. 3 kez aynı bölgeden sırtıma dalınca parmağını kırmak zorunda kaldım bir tanesinin. allahtan o kadar içmiş ki, sabah uyandığında farkeder artık.


1 Ağustos 2015 Cumartesi

scooter alırken nelere dikkat etmeli adlı eser


bir scooter alayım dedim. benim için scooter bisikletin hallicesi olduğundan, birinci amaç ayağımızı yerden kessin, fiyatı da uygun olsun yeter. evime yakın bir galeriden beğendiğim ve aşağı yukarı 15 saniyede anlaşıp el sıkıştığım motoran marka scooterı bir gün sonra almak üzere el sıkıştık. sonuçta 2. el olması sebebiyle galeri eksiği gediğini kontrol edip sabah noter işlemlerine hazır etmek üzere motoru servise yolladı. her şey buraya kadar harika. kaparoyu verip eve gönül ferahlığıyla yollandım. sabah oldu ve notere gidip 5 dakikalık işlemi yapıp ardından motoranımı alıp provaya gitmek niyetim ama nerdeeee... buyrun hikayeye;

noterci abla ilk sevimli haberi verdi. vergisi ödenmemiş. ulan 1 gün önce eksiğini gediğini  tamamlayacaktınız bunun hani? galeriyi aradık. tamam ödüyoruz hemen dediler. 'hemen' kelimesinin zaman olarak karşılığı 15 dakika sürdü, bu çeyrek saatte ne arayan var ne soran. tekrar aradık. haber edeceğiz 5 dakikaya hallolur dediler. topu topu 56 liralık vergi borcu için mağaza çalışanları herhalde bozukluklarını denkleştiriyor diye düşündüm. onay 10 dakika sonra geldi. tekrar noterci ablaya gittik. lakin sonuç olumsuz. para yatmış görünmüyor. galeriyi arayıp, sabah parayı tıkır tıkır saydığım ve anında hesabına yatırmayı başaran hanımefendiye bağlandığımda sistem yavaş cevabını aldım. bu sistem sadece bizim ülkede yavaş zaten. herkesin elinin altında bilmem kaç çekirdekli işlemci, akıllı telefonlar, optik kablolar filan ama ona rağmen sistem yavaş. o sistemi skiim ben çok affedersiniz. ''hesaba havale yapmışsın idiot hanım sistemle alakası yok, o anca 2 saat sonra hesaba geçer'' demek istiyorum ama sinirimi ve terbiyemi bozmamaya kararlıyım. lakin kadın zorluyor.  ''tamam beyefendi, tartışmaya gerek yok. ben 3 senedir bu işi yapıyorum. insanlık hali 5 dakika sonra geçer hesaba'' demez mi... keşke 3 haftadır yapsaydın, acemi derdik geçerdik ama şu an embesil kademesine doğru yol almaktasın. klimalı ortamda ahkam kesiyor şıllık. 15 dakkada 1 noter ablaya gidiyoruz. kadın artık bize acıdı. ''siz gidin çay için numara almanıza gerek yok, ben olay hallolunca aradan işleminizi yaparım'' filan diyor. öğle tatili oldu, noter abla yemeğe gidiyor. dışarısı 38 derece. maltepe civarlarında gölge namına bir alan yok. simit sarayına girip limonata makinasına yanağımı dayıyorum. oh buz gibi. bölgesel bir rahatlama hissediyorum. arada vergi sorgulamadan da kontrollerime devam ediyorum. öğlen tatili sonrası para hesaba geçiyor noter işlemlerini tamamlayıp galeriye dönüyoruz. motor servisteymiş. bana servisi tarif edip ordan alabileceğimi söylüyorlar. sahra sıcağında daha fazla yol yapmayı düşünmüyorum ve motoru servisten galeriye getirmelerini söylüyorum. motor geliyor ve tam biner ayak seleyi açıp bagaj kontrolu yapıyorum. bagaj kapanmıyor. servis yolu gözüktü illa gideceğiz. servise vardığımızda hazır seleyi yaparlarken frenleri kontrol ediyorum. ahanda arka stop yanmıyor. fren müşürü sizlere ömür. motor söküldükçe sökülüyor. tam o sırada gözüm motorun arkasında bir eksiklik hissediyor. lan çantası yok motorun. motoru aldıktan sonra çantayı biri söküp almış. servisteki eleman ''motorun sahibi istemiş galiba abi çantayı'' diyor. herifin çingeneliğine bak. motor satışı sonrası parçaları geri alıyor. ''gidonu da vereyim münasip bölgelerine gerekebilir'' diyorum. çıldırmak işten değil. galeriyi arayıp sıçıp sıvıyorum ''hemen bir çanta ayarlayalım'' diyorlar. kırık olan kapağı siyah bantla yapıştırılmış nur topu gibi bir çantam oluyor. bu kadar çingeneliğe şapka çıkartılır. güvenilir olsun diye galeriden aldığım motorun en son yağının da eksik olduğunu farkedip dolduruyoruz ve bütün günü noter galeri ve servis üçgeninde harcamış biri olarak yola çıkıyorum. püfür püfür rüzgar sinirimi azaltıyor. karşıdan gelen kuryeye selam çakıyorum, kornayla karşılık veriyor. motosikletleri farkedin beyler bayanlar. görüyorsunuz yola çıkana kadar neler çekiyoruz.