1 Ağustos 2016 Pazartesi

bir garip yol hikayesi


geçtiğimiz hafta sonu arkadaşlarımızla haftasonunu değerlendirmek üzere motorlarla dedeağaç'a gitmeye karar verdik.  2 günlük tatilimizi en huzurlu, en ekonomik ve en lezzetli biçimde geçirdiğimiz bir belde kendileri. hatta çoğu bizim gibi motorcunun şile'ye gitmektense alex'e gitmesinin nedeni de bu olsa gerek. yol öncesi hazırlık çok önemlidir. pasaport, yeşil kart, ehliyet, bavul tanzimi, şortlar havlular, fazla yer olmadığı için 2 don 2 tshirt sorunsalını da hallettiniz miydi yola  çıkmaya hazırsınız demektir. cumadan yola çıkacağımız için köprü üstünde buluşup, bir tanecik sevgilimi de işinden alıp ipsala'ya doğru hareket edeceğiz. evden çıkarken demin yukarda saydığım kontrolleri yaptım. çanta motora adapte edildi, kasklar alındı, döviz cüzdanda, pasaportlar ve belgeler çantada, sevgilim tarafından ''aman motor montumu unutma!'' ikazı ile montu da çantaya koyup yola koyuldum. çok sıcak olduğu için kendi montumu giymedim, buluşacağımız noktaya yaklaştığımda içime bir şüphe düştü. sanırım kendi montumu almamış olabilirdim. nitekim almamışım eve dönmektense nispeten  köprüye daha yakın olan arkadaşımın evine dönüp onun montunu aldık. moralimizi bozmaya gerek yok, her işte bir hayır vardır diyerek yarım saatlik bir sapmayla tekrar yola koyulduk. keyfimizi hiç bir şey bozamaz. toplamda zaten yapacağımız takribi 300 km. neyse çok uzatmayayım, gayet makul bir saatte gümrüğe vardık. harç pullarımızı alıp sıkıntısız bir şekilde yunan kapısına geldik. gerekli belgeleri polise verdim. adam ehliyetimi istedi, ''hemmen'' deyip cüzdanıma el attım ama nooluyo lan? cüzdanımda hgs kartı ve 1 ad. kredi kartı ile dövizciklerim var. o göt içi kadar cüzdanın içinde nereye gitti lan bu ehliyet? en az 10 kez hgs kartını bir o kadar da kredi kartını evirip çeviriyorum ikisi de ehliyete dönüşmüyor. adama ağlak suriyeli dilenci edasıyla ''ehliyetimi evde unutmuşum'' dedim. ''iyi şimdi geri dön al'' dedi. kafama sıçayım. herhalde gümrüğe ehliyetsiz gelen ilk türk olarak tarihe geçecem. montu unutarak başladığım seyahat günlüğümün dozunu arttırıp, ehliyeti evde bırakarak zirve yapmış bulunmaktayım. arkadaşlarla vedalaşıp kösün kösün türk gümrüğüne geri döndük. amacım bir şekilde turingten yeni ehliyet çıkarmak. pes edecek halim yok. kapıda beni tanıyan görevli çocuklar sağolsun çok yardımcı olmak istediler. hatta motoru parka çekip turingten hallet biz seni yine burdan sokarız bile dediler. allah razı olsun da ehliyet olmadığı için turingteki adam da bir işlem yapamıyor. sevgilimin a2 ehliyeti var ama koca motoru yunan polisinin önünde kullanabilecek mi ondan emin değiliz. en sonunda ipsala merkeze dönüp emniyetten belge almaya karar verdik. emniyetteki nöbetçi polis arkadaş sağolsun belgemi düzenledi ve tekrar gümrüğe geri döndük. herşey sil baştan, harç pulu tekrar alındı. polisler şaşkın. ''abi sen 2 saat evvel giriş yapmadın mı ya?'' filan diye soruyorlar. kepazelik anlayacağınız. utandığımı gören görevli ''abi biz neler görüyoruz, adam taa almanya'dan ruhsatsız gelmiş girmeye çalışıyordu'' diye beni rahatlatmaya çalışıyor. değişik hisler içersindeyim. aynı işlemleri tekrar tekrar yapıyoruz. plakayı söyle, pass ver, tekrar plakayı söyle, askerleri selamla, tekrar yunan kapısı ve hala aynı polis görevde. adam bizi görünce ''hallettiniz mi?'' deyip gülümsüyor. benim suratımda öyle veya böyle durumu kurtarmanın da getirdiği rahatlıkla öyle bir gülümseme yerleşmiş ki, nerdeyse sarılıp polisi öpcem. 3 buçuk saatlik rötarla giriş yapıyoruz. ilk hedef alexandrapouli. hemen bir uzo açıp bu salaklığımı kutlamamız lazım. arkadaşlarla merkezde buluşup porto elia'ya çömüyoruz. sardalyası muhteşemdir yolunuz düşerse muhakkak yiyin. otelimiz bu arada merkeze 14 km uzaktaki loutros'ta.
sahibesinin 80 yaşlarında olduğunu tahmin ediyoruz. ama 16 yüzyıldan da kalmış olabilir. gözler kan çanağı gibi, yavaş yavaş yürüyor, inatla türkçe konuşmaya çalışıyor. arkadaşım ''bizi konuşarak öldürmeye çalışıyor olabilir'' diyor. bu arada bizim odamızı başka bir motorcu çifte biz sanıp vermiş. gecenin bir yarısı oda ayarlamaya çalışıyor. koridorlar karanlık, zeytinliklerin içersinde bir otel. kadın ayaklarını sürüyerek yürüyor ve sürekli konuşuyor. korku filmi çekilebilecek bütün argümanlara sahibiz. limonata yapiyim mi diye soruyor? ahanda zehirliyecek. septisizmin doruklarındayız. gecenin 2 sinde odanın içinden otel sahibini yarım saattir çıkarmaya çalışıyorum. en sonunda gidiyor da uyku moduna geçebiliyoruz. ertesi gün kahvaltıdan sonra plaja gitmek üzere yola çıkıyoruz. tam merkeze indiğimde sevgilime dönüp şu cümleyi kuruyorum. ''ya tatlım ben yeni aldığımız ehliyeti otelde unuttum''. ''.........''