28 Temmuz 2014 Pazartesi

hadi bye

bu akşam gidiyorum. ege koylarında biraz kafamı dinliycem. sokakta omuz atandan, arabanın camından dışarı içtiği pet şişesini fırlatandan, yutamadığı balgamını yola tükürenden, suriyeli dilencisinden, para dilenen, olmadı sigara ver diyen çingenesinden, toplaya toplaya bitiremediği, bayram harçlığı isteyen şımarık piçlerden, olmayan yolundan, çıkılamayan kaldırımından, bitmeyen trafiğinden, bisiklet yoluna parkeden davarından, yaya geçidinde bile yol vermeyen sığır sürücüsünden, tükenmeyen magandasından, hala dövme görünce ''ıyy'' diyen gerzek kenar mahalle karılarından, lanet minibüs şöförlerinden ve kıçlarına kaçasıca kornalarından, komşunun çocuğunun kulak tırmalayan sesinden, ter kokan ve hala lahmacun yiyen yurdum insanından, meyvenin çürüğünü kakalayan pazarcısından, yolda 2 boyutlu hale geldiğin halde yine de omuz atan ayı oğlu ayısından, uzun adamından, siyasetinden, polisinden, muhalefetinden, cemaatinden, yobazından, teröründen, savaşından, topundan sülalesinden 1 hafta kendimi soyutlayacağım için çok ama çok mutluyum.
 1 hafta sonra görüşürüz. hepinize şeker gibi tatiller.

27 Temmuz 2014 Pazar

Foo Fighters - Times Like These (Acoustic -Skin and Bones).mp4





akustik olarak bu kadar güzel düzenlenebilirdi, ara bölümde ki nüanslar ders niteliğinde. mükemmel çalım ve yorum. dinleyin.

25 Temmuz 2014 Cuma

buna rakı derler...

sabah sabah internette gezinirken atatürk'ün uşağı cemal granda'nın bir anektoduna rastladım. çok hoşuma gitti sizinle de paylaşmak istedim. devamında da bir rakısever olarak kendi yazdığım rakı üzerine ne dedim lan benlerimi de serpiştirmeden gitmeyim dedim.
hadi şerefe.

‘Moda koyundayız. Sıcak bir yaz akşamı. Sakarya motoruyla bir deniz gezisine çıkmıştık. Mehtabın ilk günleriydi. Koyun manzarası Atatürk’ün çok hoşuna gitmişti.
Atatürk bize:
- “Buraya geldiğimizi kimse görmesin. Elektrikleri de söndürüp kendi kendimize rahat bir şekilde yiyip içelim. Mehtap da hazır” dedi.
Fakat daha on beş dakika bile geçmemişti ki, çevremizin sessiz sedasız sandallarla çevrilmekte olduğunu gördük. Atatürk sarıldığımızı görünce:
- “Karanlığın anlamı kalmadı. Elektrikleri yakın” dedi.
Ortalık ışıyınca beyaz yazlık elbiseleriyle gecenin içinde Atatürk’ün heybetli vücudu, bir heykel parlaklığıyla ortaya çıktı. O an denizin ortasında bir alkış sesi yükseldi. Bizim orada olduğumuzu öğrenen başka sandallar da kafileye katıldılar.
Atatürk, sevgi gösterisinde bulunan kalabalığa, sanki kendi konuklarıymış gibi sormaya başladı:
- “Size ne ikram edeyim, ne istersiniz?”
Sandallardaki kalabalık arasından sesler yükselmeye başladı:
- “Paşam seni isteriz.”
Görülecek manzaraydı bu. Atatürk bir ara eliyle beni çağırdı:
- “Rakı, şarap ne varsa hepsini halka dağıt. Bana da bir şişe bırak” dedi.
Ben de ne kadar içki varsa, orada bulunan herkese dağıttım.
Bağırış, çağırış gırla gidiyor. O zaman Atatürk, karşısında coşan, sevgi gösterisi yapan halka doğru kadehini kaldırarak şöyle konuştu:
- “Vatandaşlarım… Buna rakı derler. Vaktiyle padişahlar gizli içerlerdi. Ben açık içiyorum. Siz de benimle beraber içiyorsunuz. Neticede unutmayın ki, ben de sizin gibi insanım.”



***************     *****************    ******************                            

meyhanenin salaş olmayanından haz etmem. Örtü lekeli olsun ama meze lezzetli olsun.

balık oltaya değil, rakıya kanar.

meyhaneye doymaya değil, olmaya gidilir.

rakı bütün iyiliklerin anasıdır.

hayatın tadı cola değil,rakı'dır.

günü bal kaymak'la açıp, rakıyla kapatan bir adamım.

koca market yapmışsın rakı yok ne demek ayu! git manav yaz oraya o zaman.

gerildim; rakı içtim serildim.

kurda sormuşlar boynun niye kalın diye. rakımı kendim damıtırım demiş.

mezeler hazırlansın mumlar yakılsın. ayin başlasın. ulu manitu anasonlu ateş suyumuzu kutsa.

meyhaneler de gazino gibi oldu.

dionysos felan anlamam. benim tanrım aydın boysan'dır.

rakıya zam yapma kardeşim, yapma ki diğer zamların kederini, içerek atalım.

takılmıyorum rakılıyorum.

her rakı içtiğimde neyzen'i, her şarap içtiğimde hayyam'ı, her viski içtiğimde rakı'yı anıyorum.



e  bir maniyle de noktalayalım bari...

barbun'a gel barbun'a
benzer koca domuza
yanında tabi ki duzikoyla
ne dert kalir ne de tasa

sağlığınıza canlar...


24 Temmuz 2014 Perşembe

dağılın lan piçler


geçen müzik dükkanında plaklara bakıyorum çocuk bağırmasıyla irkildim. ''anneeaagghhh burdaaaayııımm''.
noluyo lan? dükkanın diğer ucundan, annesinin duymadığını düşünmüş olcek ki, daha yüksek perdeden one more time: ''aaaghhnnneeaaagghh geeeelll buraaagghyaa''. kulaklarımdan kan geldi yeminle, kadın alışmış o da aynı şekilde ''kasaadaağğhhyıım geliiyoooğğruum'' diye böğürerek cevap verdi. anlaşıldı aile sağır, böyle anlaşıyor. bitti mi? hayır. kadın çocuğu görmüyor ya, tekrar bağırdı: ''caaaaan nerdeeeghsiiinn?'' canın çıksın. len dükkanın arka kapısı yok ya işte, yürü 2 adım görürsün piçini. çocuk köşeden ''bböööö'' diye çıktı. koca mağazayı lunapark havasına çeviren bu çekirdek ailenin 2 üyesini çıtlayasım var ama sabrediyorum. bunlar nadir olan vakalar değil. restoranda, sinemada, vapurda umuma açık her yerde aileler çocuklarını ortalığa salıyorlar. yemek yiyorum veletler masamın etrafında şap şap ayaklarını vurarak bağırarak koşuyor, sinemada arka koltuğumda oturan canavar sürekli koltuğumu ayağıyla dürtüyor, dolmuşa biniyorsun yüksek sesle konuşuyor ve hiçbirinde  ne anası ne babası ikaz etmiyor. sonra da bizimki çok azgın zapt edemiyoruz. sen ver onu bana, şok aletiyle 2 dakkada nasıl getiriyorum nizama gör bakalım. hayret bişi. 
çocuklar özgür yetişsin, kendine güveni olsun ayağına ilerinin seri katillerini yetiştiriyorlar. çocuğun her  istediğini yapmak, ona gerekli ahlak kurallarını öğretmeden büyütmek, ulu orta her yerde her istediğini yapmasına göz yummanın sonunda, kendini beğenmiş, şımarık, saygıdan yoksun bir yetişkin oluşuyor ki bunları biz daha sonra maganda, öküz, mal, apaçi diye adlandırıyoruz. 
dün gece yatmışım, hava sıcak, pencereler açık haliyle, yine çocuk sesi, bağrış çığrış annesiyle konuşuyor. normalde anne olacak gerzeğin ''sus evladım, gece millet uyuyordur yavaş konuş'' demesi gerekirken, gülüyor şıllık. dünyanın en şeker, en tatlı, en sempatik piçini doğurdum sendromu. kaynar su dökecektim de engellediler.
çocuklarınıza edep terbiye öğretin sevgili ebeveynler. ördek bile yavrularına bir sıra halinde peşinden gelmesini öğretebiliyorken, sizin bu kadar yeteneksiz olmamanız lazım. çocuk yapmak kolay bakmak zor. 
bu yazıdan benim çocuk sevmediğim anlaşılmasın. ben zeki, ahlaklı, dürüst, saygılı, çocuk gibi çocuk seviyorum. büyümüş de küçülmüş piçlere kılım. çok zeki amcası kafadan 4 basamaklı sayıları çarpıyorla gelmeyin bana. çarpıyor da ne oluyor? yumurta kırabilecek mi büyüyünce, iletişimi nasıl olacak insanlarla bunlar önemli. çocuklarınızın omzuna gereksiz kaldıramayacağı yükler koymayın. sizin başaramadığınızı o başarmak zorunda değil. çocukla hava atmayın. evvelden göster pipini amcana vardı şimdi o ses çocuklar var. hepsi saçmalık. zaten bu dünyaya çocuk getirmek saçmalık. hormonlar bastırıyor ay çocuk istiyorum ne lan? hormon baskısıyla çocuk mu olurmuş? git kreş öğretmeni ol, dindir arzunu kedi misin sen?
caddeye çıkıyorum, çocuk arabalarından yürüyecek yer yok. alışverişinden de eksik olmicek ya haspa , o koca araçlarla reyonların arasında şort beğeniyor koca götüne. 5 sene sonra da gençliğimizi yaşayamadık, gezemedik tozamadık diye evlilikler bitiyor. bağırtmayın lan çocuğunuzu, benim de asabımı bozmayın. 
dağılın lan piçler, topunuzu kesmiyim şimdi.

23 Temmuz 2014 Çarşamba

marketten in organik pazara bin

organik pazara gidiyorum dediğim arkadaşlarımın çoğunun suratında müstehzi bir gülümseme, ''bu da kendini iyice bozdu, ne organiği kardeşim hepsi üçkağıt onların'' düşüncesi oluşuyor. bunun bir adım ötesi ''biz türküz lan bize bir şey olmaz.'' nah olmaz! her ailede nerdeyse 1 kanser vakasına rastlamıyor muyuz? düzenlenen tohum yasasıyla yerli tohumun köküne kibrit suyu ekmeye ant içmiş hükümetimiz, çoğunluğu israil'den gelen gdolu veya kısır tohumlarla bize sebze değil dolaylı da olsa kanser hücresi yediriyor. organik pazarlara çok pahalı önyargısıyla gitmeyen bir çok insan olduğunu biliyorum. ya da tembelliğinden hemen köşedeki marketten saman tatlı ama cilalanmış sebze meyve almayı tercih eden... 

mesela şu yanda gördüğünüz 965 gr ağırlığında nam-ı diğer tembel domates. bu küçük serçe dudaklı arkadaşı gören bir çok tanıdığım ''oha lan hormonlu bu'' dedi. makyajını tazeleyip, saçını tarayabildiğin ayna  gibi domatesleri almaktan, gerçeklerin böyle yamru yumru olduğunu unutmuşuz. 
ben her pazar maltepe - altayçeşmedeki organik pazara gidiyorum. ahmet abi'nin maydanozları ve ıspanakları efsanedir mesela. harika gözleme ve yaprak sarma yapan güleryüzlü teyzeye uğramadan hayatta geçmeyiz. fiyatlar sizin sandığınız kadar fahiş değil. %30 luk bir fiyat var ki bu da sağlığınızı düşününce kayda değer bir fark değil. yerel üreticiyi desteklemek istiyorsanız, aynı zamanda güzel yemekler yiyip, ağız tadınıza yeniden kavuşma arzunuz varsa bu pazarlara gelin. anadolu yakasında kartal, maltepe, göztepe özgürlük parkı ve üsküdar'da bu pazarlardan mevcut. bugün itibariyle okuduğum bir haberde kayseri'nin 2. ekolojik pazarı talas'ta yenidoğan semt pazarında, bodrum'da da çarşamba günleri bodrum pazar yerinde kurulacağını okudum ve çok sevindim. 
ilkokuldayken yerli malı yurdun malı haftası olurdu hatırlıyorum. şimdi israil malı(veya uzakdoğu farketmez) yurdun malı oldu ne yazık ki. hadi kaldırın poponuzu, bu pazar organik pazarda buluşalım. gözlemeler sizden ayranlar benden.

http://ekolojikpazar.org

22 Temmuz 2014 Salı

selamunaleykum yastayım

yas ilan edilmiş yine. allahtan konser yok. hah şimdi böyle bir cümle kurduk ya hemen bir doğrucu davut çıkar ''insanlar öldürülüyor sen konser diyorsun, utan utan'' diyip ''seni de adam sanırdık''la bitirir.
 hah işte böylelerine ''ula yarraam sen de açmasana  dükkanını veya memursan sıkıysa gitmesene lan işe, öğrenciysen desene hocana ''gelmiyom lan sınava faşist hoca, moralim bozuk bugün'' diye.
müzisyenin haleti ruhiyesini filan anlatacak değilim, zaten ne sosyolog ne de psikologum. sadece içimden geçenleri söylemek için yazıyorum. senin bi sikime üzüldüğün filan yok dostum. sadece sosyal medyada 2 kişinin daha nasıl ilgisini çekerim, 3 tane karının retweetini nasıl kazanıp prim yaparım, ''ulen ne taşaklı karıymış adama nasıl da laf sokmuş ama'' cümlelerinin peşindesin. aman madencimiz ölmüş deyip soma'ya mı gittin? yoo ananın önüne koyduğu pastırmalı fasulyeyi bir güzel midene indirirkene bana laf sokmakla meşguldün o kadar ki muhtemelen oturduğun yerden götünü kaldırıp kendin alacağına ''ana bana bir bardak da su getirsene'' diye de böğürüyorsundur.
  ben yasımı tutarken sana mı soracam dürzü? akşama kına gecesi yapıp zil takıp, ohh ne güzel insanlar öldürülüyor diyip oynayacak kadar ruhsuz ve empati yoksunu mu sandın bizi? herkes hayatına devam edecek, sahte ayakkabı, tshirt satacak, bakkalı, manavı, balıkçısı tezgahını kuracak, dolar euro kuru takip edilip, döviz alınacak satılacak, tvlerde diziler seyredilecek, yarışma programları, survivorlar da kaslı heriflere, cıbıl karılara mesajlar atılacak, müzik kanallarında leydi hande dinlenip, ojeler sürülecek ama bize gelince yas tutsana. siktirin gidin lan! siz tutun önce. o kadar türban takan kadın gördüm ne bir tanesinin manikürü eksik ne elinden düşürmediği akıllı telefonu. oynamasana lan telefonla yas var. 3 gün candy crush oynama da görelim. alışveriş yapmasana. yok sana serbest her bok. çünkü sıradan insansın. biz neyiz? marjinal. tu kaka. götümüzden para sıçıyoruz çünkü. banka arıyor? yas var canım kredi kartı kullanmıyorum, faturalar? yas var hemşerim ödemiyorum, ''sar usta ordan döner bi de ayran ama para önümüzdeki ay. öpcük kabul eder misin?'' diye sorsam, bütün büfe çalışanları sülalemi öper, ruhunuz duymaz. siz tuttunuz da ne oldu? madene yaşam odaları bizzat hükümet tarafından reddedildi. madencilerin son durumu ne alemde? haberiniz var mı? yok. şimdi ekmel efendiyle uğraşıyonuz çünkü. gazze'de öldürülenlere yasla meşgulsünüz. ne toplum ama. kendi insanına vicdansız, kaba, üç kağıtçı, terbiyesiz, ama merhamet duyguları araplara gelince pik yapmış.

yasmış. tutun amk siz. ben kendi yasımı tutacam. bu siktiğimin mesleğini bu ülkede hala yapmaya çalıştığım için.
yapacaktım 2 plaza 3 avm oh mis. en fazla paraları nasıl sıfırlıyacağımı düşünürdüm. yasın kralını da tutardım santa monicada, nis'te, florida'da.





21 Temmuz 2014 Pazartesi

KXM "GUNFIGHT" OFFICIAL VIDEO featuring George Lynch, dUg Pinnick (King'...



grup tabanca, ray luzier de ayrıca bu parçada döktürmüş, harika bir davul aranjesi. davulcu olasım geldi.

yurdum insanı da bir başkadır canım



yol çıkışını kapatıp geçişe izin vermeyen bitirim terazili minibüs şöförü,
market arabasıyla reyonu tıkayıp geçişe izin vermeyen koca götlü ağır vasıta zerzevat seçicisi,
atm kuyruğunda arkasında beklediğimi gördüğü halde, 108 tane işlem yapmaya devam eden mürdüm eriği insanı,
yakın mesafe deyip, gideceğin istikameti beğenmeyen sarı dişli taxi şöförü,
sapaklara girmek için trafik kuyruğunda beklerken emniyet şeridinden dalıp, senin önüne inatla atlamaya çalışan kruvaze ceketli şahin hıyarı,
bacaklarını mümkün olduğunca en uç iki noktaya açıp, yanında oturanları taciz eden gdosu ile oynanmış hububatlar...
şimdi bunlara sen diyorsun ki, duyarlı olalım, çevreci olalım, anlayışlı olalım, saygılı olalım, sevimli olalım, sabırlı olalım. bunlar ''insan olalım'' ın alt başlıkları değil mi zaten?

insan olmak için önce maymun olmaktan vazgeçmek lazım.

20 Temmuz 2014 Pazar

noolcek halimiz?

gazze'ye bomba!

noolcek halimiz?

hatay'a bomba!

noolcek halimiz?

maden faciası!

noolcek halimiz?

ucak düştü!

noolcek halimiz?

borsa sıçtı!

noolcek halimiz?

çözüm süreci!

noolcek halimiz?

tayyip gak?

noolcek halimiz?

gül gulp!

noolcek halimiz?

benzine zam!

noolcek halimiz?

ufo görülmüş!

noolcek halimiz?

sel bastı!

noolcek halimiz?

istanbul'u sel aldı!!

noolcek halimiz?

kedilerin suyu bitmiş!

noolcek halimiz?

söyliyim. bi bok olmicek. mal gibi yaşayıp, mal gibi ölcez.

RIP.

ps: sahte gözyaşlarına kılım.

adab-ı muaşeret

 1- yolun ortasında durup konuşma, insanların geçişini engelleme
 2- konusan iki insanın arasından geçme
 3- ayaklarını pat pat vurarak koşup insanları rahatsız etme (çocukken)
 4- terliklerini sürterek dolaşıp alt kat komşularımızı rahatsız etme (delikanlıyken)
 5- müziğin sesini çok açıp komşularını rahatsız etme ( buyukken)
 6- ağzını şapırdatarak yemek yeme
 7- burnunu karıştırma, yere tükürme
 8- kadınlara karşı centilmen ol
 9- çatalı ve bıçağı doğru kullanmasını öğren balta tutar gibi tutma
11- toplu taşıma araçlarında bacaklarını topla, yanındakini taciz etme
12- yüksek sesle konuşma (dolmuşta telefonla, restoranda arkadaşlarınla)
10- opera ve tiyatro gibi yerlere giderken düzgün giyin vesaire vesaire...

bu annemden ve babamdan hatırladığım ilk adab-ı muaşeret bilgileri. bu kuralları bildikleri ve uyguladıkları için bana da ögretebildiler.

bilmem anlatabildim mi?

19 Temmuz 2014 Cumartesi

king baby studio


king baby studio, mükemmel takılar tasarlayan, amerikalı  tasarımcı mitchell binder'in kurduğu şirketin adı. şu ana kadar gördüğüm en mükemmel ve bir o kadar da zevkli bu tasarımların hepsini satın alabilecek gücüm olsa, varyemez amca gibi havuz yaptırıp içinde yüzerim. rihanna zevksizi bile burdan alışveriş yapıyor düşün yani. tabi aynı zamanda slash, myles kennedy, mat sorum, tommy lee gibi rock dünyasının en baba starlarının vazgeçilmez adresi olmuş. amerika'da sadece santa monica ve nashville'de 2 adet dükkanı bulunmakta, o yörede olanlar muhakkak uğrayıp hem kendilerine hem de bana bi kaç yüzük, bilezik neyin alsınlar. parası neyse veririz. hediye zaten kabulüm. almanya'da ise münih'te bir şubesi var. bir ara japonya'da da açılacak diye haber okumuştum ama sanırım tipsiz japonlara vermekten caydı mitchell abi.



















istanbul'da şubesini açmak için kolları sıvadım. her hafta ne kadar şans oyunu varsa oynuyorum. ikramiye vurduğunda direkt hizmeti ayağınıza getirecem.  fiyatlar biraz fahiş olduğu için daha çok  burda pop starlar rağbet eder diye düşünüyorum. leydi hande veya jennifer hadise sıkı müdavimlerim olur muhtemelen. 
türk rock'ı genelde ya salaş, ya da para yapmışları en fazla damat tween tadında giyindikleri için, image maker danışmanlığı da verebilirim ek iş olarak. ceceliye muşta kolye ve aslan başlı bileklik, emre aydın'a ise melek kanatlı kolye ve ismi yazan dog tag ne  de güzel durur. imaj meykır değil miyim kardeşim sortaç'ın saçlarını punk bile yapabilirim. modası geçmiş kara gözlüklü neslihan korkmasın titresin hatta.



bu kadar methettin nerden görecez len bu ürünleri diyorsanız ahanda size link: http://www.kingbabystudio.com/

tembeller için de bi kaç foto serpiştireyim bari... rock n roll böyle bir şey işte. bye.







18 Temmuz 2014 Cuma

beni ben olarak bilmeyene kılım.

''abi barış manço gibisin.''
''ufuk yıldırım'la akrabalık var mı?''
''soner arıca di mi?''
''hayranınızım iskender bey (paydaş)''

ve daha neler neler... 

eğer benim gibi uzun saçlı (yer yer de olsa şimdi) ve takı takan biri isen, yüzükleri, kolyeleri gören yurdum insanı, hemen kafasında tanımadığı insanı kategorileştirmek ister. takı takan ve uzun saçlı biri isen, hooop barış abi dosyasına. hani adam esmermiş, bıyığı farklıymış, taktığı takılar osmanlı padişahı gibi taşlı ve büyükmüş bu ayrıntıların hiç bir önemi yok. barış abi büyüğümüzdür deyip sineye çekeriz. sorun yok ama kendi tarzımızın, müzikal birikimimizin, ve tipimizin zerre mi önemi yok kardeşim?

aynı bıyığa sahip herkesle akrabalık bağın vardır. halbuki ülkede ilk bu tarz bıyık uzatan bir zatım icabında. aygaz bayii muhittin abi bile şövalye tarzı bıyığıyla geceleri ex çakıp, partilere  akarken genelde seni koydukları dosya ufuk yıldırım dosyası olur.

soner arıca'da bıyık yok ama çene yapımız ve saç rengimiz (aslında o da benzemiyor ya neyse) benziyor. haa bir de müzisyeniz ya ordan kardeşlik bağını yakalar yurdum insanı. adamın şarkı söylemesi önemli değil, zaten sen bas çaldığını söyleyince haa gitar diye seni düzeltmeye çalışan ve  nesli hala tükenemeyen bir ırktan bahsediyoruz.

kilo olarak bana bir 50 kilo takmasına rağmen iskender kardeşim, müzik levelı olarak bir üst kademedeki kişilerin, hani bak ben sadece sanatçıları değil, eşlikçileri de izliyor ve biliyorum kaygısıyla ortaya çıkar. pop piyasasını yakın markaja alan bu arkadaşlar müzisyenleri onore edecez diye kaş göz ne varsa buldozerle ezip geçerler. çoğuna iskender paydaş olarak imza verip yolladım. iskender'e de levent candaş diye giden varsa burdan o'na açık mektup; sen de levent diye imza ver kardeşim mustahak bunlara.

işin hulasası beni birine benzetenlere kılım. sen ünlü müydün sorusuna kılım. tv ye cıkıyor muydunuz sorusuna kılım. yukarda bu ve benzeri olaylara muhatap kalmama sebep olan her türlü olaya kılım. buna kıl olduğumu bilip hala aynı salakça espriyi yapan ve kendi kendine gülenlere de 2 kere kılım.

hala algı sıçması yaşayan kişiler olacaktır, allah kurtarsın. sevgiler ulan.
bitti.

17 Temmuz 2014 Perşembe

pazar cinsi

pazarları severim. cins cins insan olur. genelde en cins de ben olurum. benim açımdan cinsler; şişman kadın, başörtülü kadın, genç kız, rüküş kenar mahalle dilberi, terlikli limoncu, yaşlı teyze, simit satan çocuk, küfeli amca, yine şişman kadın ve pazar arabalı yolu tıkamış dedikoduya dalmış komşu kadınlar, köşede dilenen çingeneler, zeytinlerin hepsinin tadına bakan teyze, ve yine şişman kadın... onların açısından ben de sanırım; şeytan, dövmeli adam, çeşit ula bu, tipe bak la, sanatçı herhalde vs. diye düşündükleri bir cinsim.
o yüzden pazarda kendimce bir alışveriş tekniği geliştirdim. tezgahların önünden hızlı geçiyorum. yoksa durduğum anda ''abi ne lazımdı'' ve ''patlıcan çok taze, çanakkale domatis geldi, bamya da verem mi?'' sorularından alacaklarımı  unutuyorum. adama ''roka ver'' diyorum ''kıvırcık da verem mi?'' diyor. ''nane'' diyorum, ''fesleğen de harika'' diyor. ''1 kilo soğan?'' ''2 kilo yapiyim mi, ağlatmayan cins bu'' diyor. ''ağlarsa anam ağlar gerisi yalan ağlar'' diyerek pazarcıyla gereksiz samimi diyaloglara giriyorum. maksat sevimli görünerek malı 2 kuruş ucuza almak değil de, çürükleri kakalamasını önlemek. esprinin boktanlığı ise sıcak pazar ortamını serinleten cinsten. allahtan pazarcı oralı değil, ''başka arzun var mıydı abim'' diyip şişman kadına yöneliyor. ne aldığımı bilmiyorum, hatırlamıyorum ve işin kötüsü beynim tamamen boşalmış vaziyette. işte en korkuncu bu. pazarcı tarafından hipnotize edildim, iflah olmam artık. fantastik ürünlere geçiyorum. ''ver ordan 2 adet alabaş (kohlrabi), kudret narı da ney? iyi ver ondan da  3- 4 tane. romanescu? bayılırım sar. sarı kiraz? kurtsuzlarından 1 kilo, aman kuşkonmazı atlamayalım. kişniş, taze kekik ve bilumum baharatlar sepette. oh rahatladım. eve doğru yola koyuluyorum, kafamda akşama ne yesek sorunsalı? mesela sarı kirazlı, kuşkonmaz yatağında, karamelize soğanlı romanescu fena fikir değil. ya da kudret narı suyunda haşlanmış deniz börülcesi yanında alabaş ve chery domates. bu arada evin altındaki bizim markete geldim. makarna aldım bir de yoğurt. akşama bir spagetti alla sarmısahlı tomatlı, yanına da naneli ayran oh mis.
ne o öyle sebze meyve, cins cins?

battı levent yan gider

25. ocak . 2012 - istanbul


jack benim biricik, dünya sevimlisi köpeğimin adı. fransız buldog kendisi. asil hayvan, akıllı, gıkı çıkmaz, havla dersem kırmamak için havlar o derece yani. balık almaya gittim. her zaman gittiğim mahalle balıkçımla bir yandan laflıyoz bir yandan da kilosu 7 liradan istavrit ayıklasana bana demişim; ''abi dur ben sana levrek vereyim'' diyor. deniz levreğiymiş. ulen 7 liraya akşam yemeğimi kotarmaya bakıyorum derdim o, adam bana 4o liralık balığı toka edecek. bir taşla 2 zoka. kendimi levrek gibi hissediyorum, bir silkeleniyorum ''hayır istavriti ayıkla bana çıtır çıtır yerim'' diyorum ama nafile. adam çoştu dülger de var diyor. national planet gibi tezgah ama fiyatlar da menkul kıymetler borsası. bir daha jack'le cıkmam alışverişe. beni kalantor bir herifmiş gibi görünmeme sebebiyet veren o. az kaldı ıstakozu kolumun altına sıkıştaracak. yahu çıtır çıtır mısır ununa bulanmış istavrit yemek benim de hakkım değil mi? derken jack'te bir kıpırdanma oldu. karşı kaldırımda kokoş bir teyzemin yanında seyreden pekinez cinsi köpeğe kaş göz süzmeler inlemeler. aslan oğlum benim diyip gönüllü pezevenkliğini üstlenip kadına seslendim ''merhaba tanışsınlar mı?'' diye. ''NAAAYYN'' diye kocaaman bir hitler almancasıyla karşılık verdi teyzem. ne oluyor yahu? alacakaranlık kuşagı gibi. bir elimde dülger, karşımda naaayn diyen bir alman, havlamaya başlayan cırlak pekinez köpek , inleyen jack. imdaat. kadın almancı türkçesiyle ''çok tehlikeli o'' dedi jack'i göstererek. ''yanlışınız var bu dünyanın en masum en sakin cinsidir, ısırmayı da bilmez'' diyecek oldum. ''naaayyyn naaayyn '' bir yandan da kürkünün üstüne oturmuş kafasını inatla sağa sola çeviriyor kadın. az kaldı ben ısıracam karıyı. ben hayatımda böyle antipatik bir ikili görmedim, kadın nayn dedikçe pekinezi de vikleyip duruyor. bir anda  düştü jeton.. hatun jack'i pit bull sanıyor. bu sizin düşündüğünüz gibi pit bull değil fransız buldog şöyledir böyledir diyerek ikna ettim. itiyle beraber lütfettiler geldiler. hayvan bir iki kokladı jack'i geri çekildi. kadın demez mi '' aha beğenmedi.. benim kızım her köpeği beğenmez''. hırlamışım.. öksürdüm. o sıra paketimi hazırlamış balıkçım da ''abi 65 lira versen yeter'' dedi. ''naaptın lan'' dedim ''istiridye incisi de mi koydun içine?'' ''dülger ile levreği de verdim çorbasını yaparsın hem'' dedi. battı levent yan gider. dağılın naaayn var mı bize yann bakann? yürü jack evde gösteririm ben sana.

16 Temmuz 2014 Çarşamba

em pe üç döt

öyle bir duygu gelir ki bazen hemen odaya kapanırsınız. gecedir muhtemelen. bir bardak viski doldurur,  bir sigara yakarsınız. mum ışığı olmazsa olmazdır. gitarı elinize alırsınız ve o anki ruh halinizi yansıtan ilk akoru basarsınız. devamını bilmediğiniz bir yolculuğa çıkmak üzeresinizdir. ilham denilen yaratık ne menem bişeyse sizi ruh halinize göre öyle bir yola sokar ki mırıldanmalar melodiye dönüşür. riffler bulursunuz, ritmler yaratırsınız düz veya aksak. kendiliğinden bir söz dökülür dudaklarınızdan cuk oturur melodiye. nerden bulduğunuzun cevabı yoktur. bir heykeltraş gibi yontarsınız sağını solunu. a ve b bölümlerini belirler köprüler kurar kuyruk takarsınız gerekirse. sonra grubunuzla paylaşır ve birlikte parçayı en iyi duyulacak hale getirmeye çalışırsınız. soloların, sözlerin, introların outroların oturması için için üstüste defalarca çalarsınız. içinize sindiği an kayda girersiniz. gitara, basa en yeni teller takılır, en iyi davul setup'ı kurulur, en iyi mikrofonlar, en iyi masalar , en iyi efektler, en iyi kablolar, en iyi tonmaisterler, en iyi miksler ve en iyi masteringler yapılır. mükemmel olması için günlerce aylarca kafa patlatılır, paralar harcanır.
sonuçta sen internetten indirir ve dandik bir mp3 te dinlersin.

öyle bok bir durum işte..



Müzikal toplum

Sabah serenatları

1- Üst katta oturan komşudan gelsin; halı silkeleme  vurmalı çalgılar için konçerto no1
2- Megafondan yayın. overlok süit
3- Çığlık ve ağlak varyasyonlar çocuk saati
4- Pancur açma, matkapla delme ve  çivi çakma çağdaş müzik saati  (cengiz tanç anısına)
5- Banka, klüp,  vs şirketlerinden teleşiir dinletileri

Öğleye doğru

 1- Kalaycı geldi hanım çingene müziği 9/8 çeşitlemeler
2- Korna ve havalı kornalar için toccata ve füg in Am
3- Azgın kediler için aryantikler
4- Zilli postacılar korosundan bak postacı geliyor selam veriyor ve çeşitli derlemeler

Akşama doğru

1- Bir şey lazım mı abi uzun hava
2- Uzun ince bir yoldayım bu trafiğin de mına koyayım. edepsiz türküler saati
3- Cesedimi çiğnersin yine de yol vermem death metal saati
4- Askere uğurlama, maç kazanma seks drags end rakınrol

Gece

1- Bira ve şarap eşliğinde köşeye şırıl şırıl işeme ve rahatlama meditasyon müzikleri
2- Lebaleb bozacıdan kahramanlık türküleri
3- Ve kapanış *Jack'ten;  leblebici horhor opereti eşliğinde osuruk dinletisi.
İyi geceler...

*bilmeyenlere not: jack dünya tatlısı bir french buldog aha aşağıda şekerlemede...


jazz mı rock mu? eben canım eben.

mekan: molivos'da bir gece klübü.
sevimli mi sevimli bir yer molivos. taş evleri, daracık yokuşları, çarşısı, limanı,meyhanesi derken gece de oranın en popüler mekanı olan konga'ya haşin baskılar sonucu ben de gittim. merdivenlerden deniz hizasına indiğinizde sazlıklarla çevrili tipik bir balıkçı kasabası diskosu aslında. ortadaki barı çevresinde toplanmış gençliği ile hayli sıcakkanlı ve mütevazı bir yer. yine de turkiye'den alışmışız deniz kenarında bir mekana gelince ''ulan bizi burda düdüklerler, içilen içkinin hesabı yok çünkü'' diye düşünmeden edemiyorsun. biraz pop, biraz yunan, biraz tekno derken finalde ac/dc ve ucundan red hot chili peppers'la o ana kadar kendilerini clubber zanneden tiki gençlik bile kafaları sallayıp avizelere vurmaya başladı. rock n roll boyle bir şey işte. gecenin sonlarında tanıştırıldığım bir çiftle gereksiz bir müzik muhabbetinin içine girdik. kız yunanlı, çocuk ise london'lu imiş. benim bas çaldığımı ögrenince kendisinin de davul çaldığını söyledi. kız duman grubunu cok beğendiğini söyledi. ben de ''tarkan var bir de'' dedim. şaka lan şaka der miyim? içimden geçti ama evet. ''tanıyorum onları arkadaşlarım'' deyip havamı attım, çok etkili oldu. london'lu elemana rock müzikle haşır neşir olduğumu sorusu üzerine itiraf ettim. ajan jaz davulu çalıyormuş, rock kolaymış çünkü. ağzıyla bir klasik hard rock ritm yapıp, elleriyle de air drum çalarak ''rock hep böyle'' dedi. ben de ağzımla bir swing atıp ''jaz da hep böyle'' dedim. korkunç ingilizceme korkunç surat mimiklerimi de ekleyip, ellerimi iki yana açıp, ''aha burası rock öbür taraf da jazz'' deyince cocuk uzadı gitti. kız bile gerilmiş olacak ki ''bana haklısın saçmaladı o'' dedi. ben de yavaştan kabuğuma çekileyim derken kızın sanırım hayat hikayesini dinledim. ''oh yeah, cool, yapma ya!'' nidaları arasında kızın dedikleri bitince, ''nice to meet you malaka'' dedim. kız bozuldu sanırım. malaka galiba her yerde söylenmiyor. neyse. jaz da iyi, rock da. ama jazz daha zor. rock kolay.  malaka.

14 Temmuz 2014 Pazartesi

Dürüst



Yaşım 9 bilemedin 10 olmalı. Kızıltoprakta oturuyoruz. Alt katımıza zamanın oturaklı generallerinden Cemal Madanoğlu ve zevcesi taşındı. İhtilal yapmak için birikiminiz var mı? sorusuna: "ihtilal için birikim değil taşak gerekir. o da ben de var!" dediği rivayet olunan general hani. Tabii o yaşlarda bunlardan bihaber olan bir çocuk olarak beni tek ilgilendiren, alt katımıza taşınan komşularımıza yardımcı olmaktı. O zaman çocuk olmak demek sadece mahallede top koşturup, evcilik oynayan kız çocuklarının oyunlarına dalıp, doktorculuk oynamayı teklif etmek değildi. Herkes birbirini  tanırdı. Yapılan yemekler de komşular arası tabak değiş tokuşlarını müteakip, kapı önlerinde ayak üstü sohbetlere değin uzanırdı. Yeni taşınan komşularımıza taşıyabildiğim eşyaları evlerine bırakmamı söyledikleri bölgelere koyarak yardım ettim. Muhtemelen ağır olmayan eşyaların benim tarafımdan taşınmasına hiç ihtiyaçları olmayan bu insanlar, sadece benim şevkimin kırılmaması için ufak tefek görevler vermişlerdi. Bunun sonucunda da evin hanımı 2,5 lira vererek beni ödüllendirmek istedi, her ne kadar almak istemesem de parayı zorla cebime soktu. Akşam anneme bu olayı anlattığımda yardım etmekle doğru bir hareket yaptığımı ama asla o parayı almamam gerektiğini söyledi. Elimden tutup alt kata Cemal bey'in dairesine doğru yollandık. Kapıyı açan kadıncağız beni annemle karşısında görünce, annem önce parayı verip zaten benim karşılıksız bu yardımı yapmam gerektiğini söyleyip, karşılıklı hoş beşten sonra sevgi ve saygıyla ordan ayrıldık. Tam ben gitti len 2 buçukluk diye düşünürken, annem çıkarıp 2,5 lira verdi ve; -''sen büyüyüp adam olup işini kurana kadar sadece ailenden para alabilirsin'' dedi. He şimdi ben bunu niye anlattım. Aile yapısı ne ise, sizin de ilerdeki profiliniz öyle şekilleniyor. Dürüstlük, yardımseverlik, merhamet, saygı, hörmet vs. ailenizden aldığınız terbiyeyle yoğruluyor. Bizim dedelerimiz, annelerimiz babalarımız bize sadece ''dürüst ol'' dediler. Kimilerinin dedesi de oportünist ol demiş. 

Metallika Rüyası

dün metallica konserinde çok az kişi vardı. nerde o eski metalciler. 3-5 tane tiki gelmiş onlar da parçaları dogru dürüst bilmiyorlardı bile. ön grup kimse tanımıyorum çok sıkıcıydı. adamlar çok yaşlanmışlar 3 parçada yoruldular zaten. hep slow çaldılar. turn the page'i peçeteye yazıp ben gönderdim. james adımı görünce çok sevindi. sahneye davet etti ama 50 kişiye çalmak istemedim. kibarca refüze ettim. konserin sonunda imza almaya 3 - 5 velet geldi onları tokatladım. ağlayarak uzaklaştılar. korkak piçler. lars kokoreç seviyo diye lale işkembecisine gittik. kirk'e de beyin yedirdim, kustu. kibar çocuk. turn the peçeteyle ağzını sildi. bozuldum. ben hatıra diye, verdiğim peçeteyi saklar sanmıştım. içtiğim tuzlamayı üstüne döktüm, bok gibi sarmısak ve sirke koktu. james gülmekten altına sıçtı. trujillo ayısı oturduğu sandalyeyi kırdı. ''kıçınla dağları deviriyorsun'' dedim. ''hangi dağları''dedi. kinayeden de anlamıyor salak. içmesini bilmeyen adamla çıkmayacaksın arkadaş. gecem rezil oldu.  lavaboya gidiyorum diyerek arka kapıdan sıvıştım. hesabı da onlara soktum.

 haftaya ajda pekkan - muazzez abacı konserinden izlenimlerimi aktaracam. rock n bok.