24 Eylül 2014 Çarşamba

emefel

bir zamanlar kalamışta deniz kıyısında bir çay bahçesi vardı. köhne diye bilinirdi ama hatırladığım kadarıyla ne kapısında ne camında bu isimde asılı bir tabelası yoktu. adıyla müsemma olan bu salaş mekan, tahta masaları ve sandalyeleri, her daim demli çayı ve müdavimleriyle bizlerin vazgeçilmez durağıydı. evden çıkılınca ilk gelinen duraktı burası. zaten pek fazla da seçenek yoktu o zamanlar. bir nevi müzisyenler kahvesiydi. insanların sadece çay içtiği bir yer değil, her konuda fikir alışverişi yaptığı bir yerdi aynı zamanda.
neyse uzatmayayım ben de müdavimiydim buranın. arkadaşlarımla, o zamanlar çay bahçelerinde içki yasak olmadığı için, biralarımızı da burda içerdik. punk naci, danger ali, junk sabih, deha gibi arkadaşlarımın yanı sıra o zaman pek ünlü olmayan panço mithat, mazhar, fuat da kahvenin müdavimleriydi. bir gün mazhar ''yahu levent, fuat'la yeni bir grup kurmayı düşünüyoruz, bize katılır mısın'' diye sordu. ''düşüneyim abi'' dedim. çünki bizim o zamanlar ra' diye bir grubumuz var ve underground piyasada onlardan daha çok havamız ve adımız var. ya da öyle sanıyoz. gençlik işte. tabii ki kabul etmedim. daha sonradan yine mekanın renkli simalarından özkan gruba dahil oldu. ''emefö'' diye bilinen grup ben kabul etsem ''emefel'' olacaktı. hayat işte, kısmet değilmiş.

 köhne çay bahçesi ve tiplemeler dışında, tamamen uydurduğum bu  hikayeyi nil karaibrahimgil'de çalıştığımız dönem, grup arkadaşlarıma anlatmıştım ve onlar da yemişlerdi. uydurduğumu bir süre sonra itiraf ettim ama nil duymamış olacak ki, sağda solda bu hikayeyi gerçekmiş gibi anlattığına şahit olunca uçarak susturmuştum. bir şey değil fuat abinin kulağına bir gitse, mazereti gereği zaten sinirli, kafamda gitarı parçalar. 
haftaya; crosby, stills, candash ve young hikayesinde, sonradan nash gruba nasıl dahil oldu onu anlatacağım. o gerçek ama. valla billa...

1 yorum:

  1. İyi ters köye olmuş. "Ne saçmalıyor bu?" diyordum, iyi ki sonuna kadar okumuşum :)

    YanıtlaSil