6 Şubat 2016 Cumartesi

hazerfen levent çelebi sunar

yurt dışına gidince ister istemez karşılaştırma yapıyorsun.bu yemek yediğin yer olur, gezdiğin mahalleler olur, alışveriş yaptığın dükkanlar veya cafeler hiç farketmez. insanları, ücretleri, gördüğün her objeyi bir şeye benzetme huyun depreşiyor. bende de bu huy yeterince fazla. en son leylek sevgilimle  belgrad'a gittik. havaalanında inince taksiciler hemen üşüşüyor. merkeze 15 euro fiyat çekiyorlar. biz bilinçli turistleriz, 72 nolu otobüsü soruyoruz. ''o yukarda girişte, 900 m yürüme mesafesi, zaten aynı para tutar, değmez'' gibi kandırıcı cümleler sarfediyorlar. yemezler deyip durağa doğru yürüyüşe geçiyoruz ve aşagı yukarı 100 adım sonra duraktayız. otobüs 10 dk. içinde geliyor. biletimizi otobüs şöföründen 300 dinar (aşağı yukarı 7,5 tl) karşılığında alıp boş bir yere çörekleniyoruz. evet 1. benzetme gelsin o zaman. taksi şöförleri aynı bizdekiler gibi 3 kağıtçı. sınıfta kaldın otur sıfır.
 yolculuk 45 dk kadar sürüyor. oteli gps yardımıyla elimizle koymuş gibi buluyoruz. otelin girişi apartman girişi gibi. girişte sadece bir asansör var, biniyoruz ve mantık yürütüp recep 1. kattadır herhalde diye düşünüp çıkıyoruz. 1. katta değilmiş gel gör ki. tekrar aşağı inip kontrol ediyorum. tabelada ''rec. 2. kat'' diye not var, karanlıkta görmemişiz. 2. katta resepsiyon mu olur lan? uzatmayalım royal crown otelde kalacaksanız direkt 2. kata çıkın, asansörden çıkınca karşınıza çıkan kapıyı çalın. ufacık bir hol, bir ufak masa ve sizi bekleyen güleryüzlü bir sırp kızı göreceksiniz. odaların hepsine ressam ismi verilmiş. bizimki tam recep'in karşısında klimt odası. gayet ferah bir oda. kocaman bir yatak, yüksek tavan, duvarda klimt tablolar, kocaman tv. ev gibi döşenmiş çok şık bir oda anlayacağınız. yerler komple halı kaplanmış. yürürken yerler biraz gıcırdıyor. sessiz ve temiz bir otel. kaldığımız bölge knez mihailova diye anılıyor. uzun geniş trafiğe kapalı bir alan ve sağlı sollu cafeler, mağazalar yer almakta. oranın bağdat caddesi diyebiliriz. illa bir benzetme olacak ya tabii akabinde karşılaştırmalar da geliyor. sevgilim '' ama burası daha kısa'' diyor. ''elimize metre alıp ölçecek halimiz yok ama sadece dükkanların olduğu bölgeyi ele alırsak kafa kafaya da gelebilir, bilemiyorum'' diyorum. mutabakata varıyoruz. 
googledan neler yapabilirize bakarken 2 nolu tramvayı öneren yazılara denk geliyoruz. kaçar mı? kalemegdan'ın ordan biniyoruz. hayatımda böyle eski püskü bir tramvay görmedim. her an ikiye bölünecekmiş gibi takur tukur gidiyoruz. camlar öyle pis ki fotoğraf çekmek sıkıntı olacak. tarlabaşı, sirkeci tadında yerlerden geçiyoruz. arasıra güzel yapılara denk gelsek de pek umduğumuzu bulamadık açıkçası. şehrin merkezinden uzaklaştıkça ankara'ya geldik gibi hissediyoruz. benzetmenin dibindeyiz an itibariyle. 2 nolu tramvay hiç işimize yaramadı dersek ayıp etmiş oluruz. vugovok spomenica durağında 1 gece önceden googleda bulduğum ama nasıl gidileceğini bilmediğim tramwai rock barı görüyoruz. ayrıca plak severler için yine aynı duraktan 15 dakka yürüme mesafesinde yugo vinyl'e uğramalarını tavsiye ederim. eski progressif rock, punk veya yugoslav grupların plaklarını 2000 3000 dinar aralığında alabilirler. plak seçerken bira veya viski ikramı yapmaları da dikkate şayan bir hareket. arkadaşıma plavi orkestar ve kendime eski jeff beck albümlerini alıp kasaya yöneliyorum. amma lakin pos makinasının azizliği yüzünden sıkıntılı anlar yaşıyoruz. plaklar 9000 dinar tuttu ama bende o kadar nakit yok. pos makinasını kırmak üzere olan dükkan sahibine cebimdeki son 2000 dinarı verip sadece arkadaşıma söz verdiğim plağı alabiliyorum. dükkandan çıkarken adam hala godin'in düşünen adamı şeklinde duruyordu. sanırım bize ikram ettikleri viski ve biraları 1 saat içinde tüketmişlerdir. 
belgrad'ın bohem mahallesi olarak geçen scadarlija var sırada.  değişik büyüklüklerde parça parça taşlardan yapılmış harika bir sokakta yürüyoruz. sağlı sollu meyhaneler hepsi birbirinden güzel ve sevimli dekore edilmiş. rastgele birine giriyoruz. benzetme olarak alaçatı olabilir, belki kasarsak asmalı mescit de denilebilir. menüden kızarmış peynirli kırmızı biber, mantar, börek, rosto seçiyoruz. 2 de bira söylüyoruz. öyle bir porsiyon geliyor ki yan masadakilerle masayı birleştirsek mi acaba diye düşünüyorum. bir de garson bizim ikramımız diye sarmısaklı zeytinyağ soslu acı biberler ve yerel ev yapımı ekmeği de dayıyor masaya. yedikçe eksilmeyen bir masaya sahibiz şu an. fiyatlar da mis. yerel bira içtiğinizde en baba restoranda vereceğiniz para 3,5 - 4 tl.yi geçmiyor. şu koca porsiyonlu rostonun fiyatı 900 dinar. 25 tl bile değil. 3 kişi doyar bu tabakla net söylüyorum. kıtlıktan çıkmış gibi davranmasak muhtemelen 2 kişi  max 50 tlye çıkardık buradan. türkiye'de bu tarz bir mekanda bu parayı bahşiş diye verseniz garson suratınıza tükürür öyle diyim. harika müzisyenleri var kafanızı şişirmeden masanızın başında türkçe parçaları sırp usulü yorumluyorlar. bizim gittiğimiz gece 2 ayrı türk masası daha vardı. finalde 1 mumdur 2 mumdura kadar geldi dayandı olay. 

kıssadan hisse belgrad vizesiz, ekonomik ve bize yakın olması açısından kısa süreli geziler için ideal bir ülke. istanbul'da 3,5 liraya çay içeceğime belgrad'da 3,5 liraya bira içerim diyenlerdenseniz size şimdiden iyi yolculuklar. 

1 yorum:

  1. süper gezi yazısı. gördüm göreceğimi, bilet alıp gitmem artık. Birayı da diğer yazıda içersem iyice ucuza getiririm

    YanıtlaSil